Haziran 18, 2025
zledik..

ÇİN’DEKİ TÜRK PİRAMİTLERİ VE MUMYALARI: ANTİK UYGARLIĞIN SIRLARI

banner

ÇİN’DEKİ TÜRK PİRAMİTLERİ VE MUMYALARI: ANTİK UYGARLIĞIN SIRLARI

Tarih araştırmaları zaman zaman öyle bulgular ortaya çıkarır ki, bildiğimiz tüm tarihi gerçekleri yeniden gözden geçirmemizi gerektirir. Çin’in Xian bölgesinde keşfedilen ve “Beyaz Piramit” olarak bilinen yapı, tam da böyle bir keşiftir.

Beyaz Piramit’in Keşfi ve Özellikleri

II. Dünya Savaşı sırasında, Amerikalı pilot James Gausman’ın tesadüfen keşfettiği bu devasa yapı, 300 metre yüksekliğiyle Mısır’daki Keops Piramidi’nin iki katı büyüklüğündedir. 1957’de Life dergisinde yayımlanan fotoğraflarla dünyaya duyurulan bu muhteşem yapı, etrafındaki 100 kadar irili ufaklı piramitle birlikte büyük bir kompleks oluşturmaktadır.

 Bilimsel Araştırmalar ve Engeller

1994 yılında Alman bilim adamı Hartvig Hausdaf’ın bölgede yaptığı araştırmalar, piramitlerin varlığını bir kez daha belgelemiştir. Ancak Çin hükümeti bölgeyi “yasak bölge” ilan ederek detaylı araştırmaları engellemektedir. Bölgenin ağaçlandırılarak kamuflaj edilmesi, bu tarihi mirasın dünyadan gizlenmesi çabalarının bir parçasıdır.

Türk Mumyaları ve İleri Teknoloji

Bölgede bulunan mumyalar, özellikle dikkat çekicidir. Eski Sağlık Bakanı Halil Şıvgın’ın aktardığına göre, Turfan ve Urumçi’de bulunan mumyalar, Mısır mumyalarından çok daha gelişmiş bir teknikle yapılmıştır. Özellikle “Lolan” olarak bilinen, M.Ö. 2000 yılına ait kadın mumyası, iç organları çıkarılmadan mumyalanması ve üzerindeki ameliyat izleriyle döneminin çok ilerisinde bir teknolojiye işaret etmektedir.

Tarihi Perspektif ve Önemi

Türk araştırmacı Kazım Mirşan’ın çalışmaları, Ön-Türk uygarlıklarının M.Ö. 3000’li yıllarda Mısır’a kadar uzanan bir etkiye sahip olduğunu göstermektedir. 184 adet Mısır hiyeroglifinin Ön-Türkçe olarak okunabilmesi, mumyalama tekniklerinin Altaylarda geliştirilmiş olması ve piramit inşa teknolojisinin özgünlüğü, bu medeniyetin önemini ortaya koymaktadır.

Beyaz Piramit ve çevresindeki bulgular, insanlık tarihinin yeniden değerlendirilmesi gerektiğini göstermektedir. M.Ö. 4500-5000 yıllarına tarihlenen bu yapılar, bilinen en eski piramitler olarak kabul edilmektedir. Bu keşifler, Türk medeniyetinin dünya tarihindeki rolünün sanılandan çok daha derin ve önemli olduğunu göstermektedir.

Ancak bu önemli tarihi mirasın daha detaylı araştırılması ve dünya kamuoyuna tanıtılması için uluslararası bilimsel işbirliğine ihtiyaç vardır. Türk bilim insanlarına düşen görev, bu konudaki araştırmaları derinleştirmek ve bulguları bilimsel platformlarda paylaşmaktır.

Çin’de bulunan piramitler ve mumyalar, dünya tarihine dair bilinen anlatıları sarsabilecek kadar önemli bir keşif niteliği taşıyor. Özellikle Tarım Havzası’nda bulunan mumyalar ve Shaanxi bölgesindeki piramit benzeri yapılar, antik çağlarda Türk kültürünün etkisinin çok daha geniş bir coğrafyaya yayıldığını gösteriyor. Ancak, bu bulgular Çin hükümeti tarafından uzun yıllardır gizlenmekte ya da resmi tarih söylemine uydurulmaya çalışılmaktadır. Peki, bu yapılar ve kalıntılar gerçekten neyi temsil ediyor? Çin, neden bu bilgileri paylaşmaktan kaçınıyor?

ÇİN PİRAMİTLERİ: GERÇEKLER VE SAKLANAN TARİH

Batı dünyasında Mısır ve Mezopotamya uygarlıkları tarih sahnesinde hep ön planda tutulurken, Orta Asya’nın tarih öncesi ve erken dönem medeniyetleri uzun yıllar görmezden gelindi. Ancak 20. yüzyılın başlarından itibaren Çin’deki bazı araştırmacılar, Shaanxi bölgesinde gizemli piramit yapıları keşfettiler.

Shaanxi piramitleri, ilk olarak 1912 yılında Batılı araştırmacı ve gezginler tarafından rapor edildi. Ancak Çin hükümeti bu yapıları ya tamamen inkar etti ya da sıradan mezar höyükleri olarak sınıflandırdı. Günümüzde, Xi’an çevresinde uydu görüntüleri ile 100’den fazla piramit tespit edilmiştir. Bunların en ünlüsü, Beyaz Piramit olarak adlandırılan ve yaklaşık 300 metre yüksekliğinde olduğu öne sürülen devasa bir yapıdır.

Türk Kültürüyle Bağlantısı

Bu piramitlerin, Türk kurgan kültürüyle olan benzerliği dikkat çekicidir. Kurganlar, antik Türkler ve İskitler tarafından kullanılan mezar höyükleridir ve içlerinde önemli liderler, savaşçılar ve değerli eşyalar bulunur. Çin’deki bu piramitlerin bazıları da aynı prensiple inşa edilmiştir:

  • Batıya bakan girişler ve defin gelenekleri, eski Türk ve Proto-Türk kavimlerine benzerlik gösteriyor.
  • Bazı yazıtlarda ve süslemelerde, Göktürk ve Uygur dönemine ait motifler bulunuyor.
  • Bulunan iskelet kalıntıları, Orta Asya bozkır halklarıyla genetik bağlantılar taşıyor.

Tüm bu kanıtlar, Shaanxi piramitlerinin ve diğer höyüklerin, Türkler ve onların atalarıyla bağlantılı olabileceğini düşündürmektedir. Ancak Çin’in resmi tarih anlayışı, Türklerin Çin topraklarında köklü bir geçmişi olduğunu kabul etmek istememektedir.

TARIM HAVZASI MUMYALARI: TÜRKLERİN İZLERİ Mİ?

Çin’in en büyük tarihsel sırlarından biri de, Tarım Havzası’nda bulunan mumyalardır. Bu mumyalar, Taklamakan Çölü’nde yapılan kazılarda keşfedilmiş ve yaklaşık 4000 yıl öncesine tarihlendirilmiştir. Ancak bu mumyalar, Çinliler gibi Asya kökenli değil, Avrasya bozkır halklarına benzeyen uzun boylu, açık tenli, renkli gözlü ve kızıl saçlı insanlara aittir.

Öne Çıkan Mumyalardan Bazıları

  1. Loulan Güzeli (M.Ö. 1800):

Son derece iyi korunmuş bir kadın mumyasıdır.  Lolan Güzeli’ni diğer pek çok mumya türünden ayrı tutan bir diğer nedeniyse iç organlarını alınmadan mumyalanması..Uzun yüz hatları, açık renkli saçları ve batıya özgü giyimi ile dikkat çeker. DNA testleri, sonuçlarına göre de Lolan Güzeli’nin %100 Türk kökenli olduğu yani Türklerin atası olabileceği ortaya çıkıyor.

  1. Cherchen Adamı (M.Ö. 1000):

Kızıl saçları, uzun boyu ve geleneksel Türk giyim tarzına benzeyen kıyafetleri ile şaşırtıcıdır.Üzerindeki kumaş motifleri, Orta Asya’daki eski Türk ve Uygur halı desenlerine benzemektedir.

  1. Xiaohe Mumyaları:

    Günümüzden 4.000 yıl kadar önce havzadaki çeşitli mezarlıklara gömülen doğal olarak mumyalaşmış cesetler ilk olarak 20. yüzyılın başlarında Avrupalı kaşifler tarafından ortaya çıkarıldı. Zamanla, muhteşem kültürel kalıntılarıyla birlikte daha fazla Tarim cesedi ortaya çıkarıldı. Bugüne kadar yüzlerce mumya bulundu. En eski mumyalar yaklaşık MÖ 2.100’e tarihlenirken, daha yeni mumyalar yaklaşık MÖ 500 yılına tarihlendiriliyor.

Gerçekte Tarim Havzası Mumyaları Kimdi?

İlk başta, mumyaların Batılı benzeri kıyafetleri ve Avrupalı benzeri görünümleri, kökleri Avrupa’da olan, belki de Sibirya’daki Tunç Çağı çobanlarıyla ya da şimdiki İran’daki çiftçilerle akraba olan bir Hint-Avrupa göçmen grubunun kalıntıları olduklarına dair hipotezlere yol açtı.

Sarı, kahverengi ve kızıl saçları, büyük burunları vardı ve yün, kürk ya da sığır derisinden yapılmış parlak, bazen de özenli giysiler giyiyorlardı. Bazıları sivri uçlu, cadı benzeri şapkalar takıyordu ve bazı giysiler Batı Avrupa kültürüyle bağları olduğunu düşündüren keçe veya dokuma kumaştan yapılmıştı.

Bazıları ise Keltleri anımsatan ekoseler giymişti, özellikle de Charchan Adamı olarak bilinen mumyanın boyu 1.80’in üzerinde, kızıl saçlı ve dolgun sakallı olup ekose bir etekle gömülmüştü.

Cesetlerin en ünlülerinden bir diğeri de Xiaohe Prensesi ya da “Güzeli” olarak adlandırılan, açık renk saçlı, çıkık elmacık kemikli ve uzun, hala korunmuş kirpikleri olan ve ölürken gülümsüyormuş gibi görünen 3.800 yaşındaki bir kadın. Ölümünde büyük bir keçe şapka, kaliteli giysiler ve hatta mücevherler takmış olsa da, toplumunda nasıl bir konuma sahip olduğu belirsiz.

Ancak 2021 yılında 13 mumyanın antik DNA’sı üzerinde yapılan çalışma, mumyaların Tunç Çağı’nda şimdi çöl olan bölgede yaşayan, komşularının tarım uygulamalarını benimseyen ancak kültür ve genetik olarak farklı kalan izole bir gruba ait oldukları konusunda mevcut fikir birliğine yol açtı.

Bilim insanları mumyaların, Batı Asya’dan Orta Asya’ya göç eden ve modern Avrupalılar ve Amerikan yerlileri ile genetik bağları olan nispeten küçük bir grup eski avcı toplayıcı olan Antik Kuzey Avrasyalıların torunları olduğu sonucuna vardı.

Nasıl Mumyalanmışlardı?

Bu cesetler herhangi bir gömme ritüelinin parçası olarak kasıtlı bir şekilde mumyalanmamıştı. Bunun yerine, dünyanın en büyük çöllerinden biri olan Taklimakan Çölü’nü de içinde barındıran Tarim Havzası’nın kuru ve tuzlu ortamı cesetlerin yavaş yavaş, bazen de çok az çürümesini sağlamıştı. Bölgenin aşırı kış soğuğunun da cesetlerin korunmasına yardımcı olduğu düşünülüyor.

Nasıl Gömüldüler?

Araştırmacılara göre birçok ceset “sığır derisiyle kaplı ve ahşap direkler veya küreklerle işaretlenmiş tekne şeklindeki ahşap tabutlara” defnedildi. Mezar alanlarında efedra bitkisinin bulunması, bunun tıbbi ya da dini bir öneme sahip olduğunu düşündürüyor, ancak bu dinin ne olabileceği ya da bazı mezarların neden ahşap kazıklardan oluşan eşmerkezli halkalar içerdiği hala belirsiz.

Ne Yiyorlardı?

Mumyaların mezarlıklarında bulunan maskeler, dallar, muhtemelen fallik nesneler ve hayvan kemikleri günlük yaşamlarına ve ritüellerine dair kışkırtıcı bir bakış açısı sunuyor. Kültürleri hakkındaki soruların çoğu cevapsız kalsa da, gömütler diyetlerine ve çiftçi olduklarına işaret ediyor.

Mumyalar arpa, darı ve buğdayla, hatta şimdiye kadar bulunan en eski peynirli kolyelerle gömülmüştü. Bu da sadece çiftçilikle uğraşmadıklarını, geviş getiren hayvanlar da yetiştirdiklerini gösteriyor.

Günlük Yaşamları Nasıldı?

Tarim Havzası sakinleri genetik olarak farklıydı. Ancak defin işlemlerinden peynir yapımına kadar uygulamaları ve o dönemde uzak yerlerde uygulanan teknikleri ve sanatı yansıtan kıyafetleri, diğer kültürlerle karıştıklarını ve onlardan bir şeyler öğrendiklerini, zamanla onların uygulamalarını benimsediklerini ve bunları farklı bir medeniyete dahil ettiklerini gösteriyor.

Araştırmacılar, Tarim Havzası bölgesinin şimdi ıssız olan çölünün bir zamanlar çok daha yeşil ve bol miktarda tatlı suya sahip olmasının da yardımıyla, günlük yaşamlarının geviş getiren hayvan yetiştiriciliğinden metal işçiliği ve sepet yapımına kadar her şeyi içerdiğine inanıyor.

Araştırmacılar ayrıca Tarim Havzası sakinlerinin, kurak çölde Doğu ile Batı’yı birbirine bağlayan İpek Yolu üzerinde kritik bir koridor haline gelecek olan bölgede ticaret yaptıklarına ve diğer insanlarla etkileşime girdiklerine inanıyor.

Ancak arkeologların, kimlerle ticaret yaptıkları, hangi dini inançları benimsedikleri ve toplumlarının sosyal olarak tabakalaşıp tabakalaşmadığı da dahil olmak üzere, bu eski insanlar için günlük yaşamın nasıl olduğu hakkında hala öğrenecekleri çok şey var.

Kaynak :https://arkeofili.com/esrarengiz-tarim-havzasi-mumyalari-kimdi/

 

ÇİN NEDEN BU GERÇEKLERİ GİZLİYOR?

Çin hükümeti, özellikle 20. yüzyıldan itibaren bu tür arkeolojik keşifleri kamuoyuna açıkça duyurmaktan kaçınmıştır. Bunun en önemli sebepleri şunlardır:

  • Han Çinlileri’nin tarihsel üstünlüğünü koruma çabası: Resmi tarih anlatısında, Çin topraklarının kadim zamanlardan  beri Han halkına (Çin’in resmi tarih anlatısında, Çin topraklarının en eski çağlardan beri Han Çinlilerine ait olduğu ve diğer etnik unsurların tarihsel varlığının genellikle göz ardı edildiği anlatılmak istenmiştir. Çin tarihi, aslında birçok farklı etnik grubun ve medeniyetin iç içe geçtiği bir süreçtir. Ancak, Çin Halk Cumhuriyeti’nin resmi tarih politikası, Han Çinlilerini ülkenin ana kurucu unsuru olarak öne çıkarmakta ve diğer toplulukların tarihsel rollerini ya küçümsemekte ya da tamamen göz ardı etmektedir.

    Özellikle Uygur, Türk, Moğol ve Tibet gibi toplulukların Çin’in batı bölgelerindeki tarihsel varlığı, modern siyasi sebeplerle arka planda bırakılmakta veya alternatif anlatılarla bastırılmaktadır. Çin’in, Tarım Havzası’ndaki mumyalar ve Shaanxi’deki piramitlerle ilgili çalışmaları sınırlaması, bu bölgelere dair Han Çinlileri dışındaki tarihî gerçekleri gündeme getirmemek istememesindendir. Çin’in yalnızca Han merkezli bir tarih anlayışını benimsemesi ve bölgenin kadim halkları olan Türkler, İskitler, Xiongnu (Hunlar) ve diğer bozkır kavimlerinin rolünü resmi söylemde yeterince kabul etmemesidir.)

    ait olduğu vurgulanmaktadır. Türklerin ve diğer bozkır halklarının bu bölgelerde uzun süre yaşadığı kabul edilirse, bu tarihsel anlatı sarsılabilir.

  • Siyasi ve kültürel gerilimler: Uygur Türkleri başta olmak üzere, Çin’de halen Türk kökenli birçok etnik grup yaşamaktadır. Çin’in, bu toplulukların bölge üzerindeki tarihsel hak iddialarını artırmasını istememesi nedeniyle bulgular gizleniyor olabilir.
  • Uluslararası baskı ve akademik sansür: Çin, arkeolojik çalışmaların çoğunu kontrol altında tutmakta ve yabancı araştırmacıların bölgeye erişimini zorlaştırmaktadır.

Özellikle son yıllarda, Çin’in Uygur Türklerine yönelik politikaları düşünüldüğünde, bölgenin tarihinin bilinçli olarak örtbas edildiği açıkça görülmektedir. Çünkü eğer eski Türklerin bu topraklarda güçlü uygarlıklar kurduğu kanıtlanırsa, günümüz Uygurlarının bölgedeki tarihsel hakları daha da güçlenecektir.

GİZLENEN BÜYÜK TARİHİ MİRASA SAHİP ÇIKMAK

Çin’deki Türk piramitleri ve mumyaları, tarihin bilinçli bir şekilde nasıl şekillendirildiğini ve bazen nasıl gizlendiğini gösteren en çarpıcı örneklerden biridir. Antik Türkler ve onlardan önce gelen bozkır halkları, sadece Orta Asya’nın içlerinde değil, Çin’in batısından Orta Avrupa’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada etkili olmuşlardır.

Ancak günümüzde bu gerçeklerin üzeri örtülmekte, araştırmalar engellenmekte ve bölgenin kadim halkları unutturulmaya çalışılmaktadır. Türk tarihçileri ve araştırmacıları için en büyük görev, bu bilinmeyen sayfaları açığa çıkarmak ve Türk uygarlığının derin izlerini ortaya koymaktır.

Gerçek tarih, ancak onu saklayan perdeleri kaldırdığımızda açığa çıkacaktır.

İlgili yazılar