Haziran 18, 2025
zledik..

Türk Kültürünün Tarihsel Gelişimi

 

Türk Kültürünün Tarihsel Gelişimi ile Türk Kültürünü ortaya çıkartan kültürel akımlar, 9000 yıllık bir serüven ile yoğurularak günümüze kadar ulaşmış, Türklerin tarihlerine özgü bir kültürel doku meydana getirmiştir. Türk Kültürü olarak tanımladığımız bu kültürel olgu, Türklerin etkin ve sosyal kimliklerinin kazanımlarını incelememizde bize çok önemli bulgular sunarak Tarihsel süreçleri doğu yorumlayıp tereddüt ettiğimiz noktalarda teyit olanağı sunar.

Türk kültürünün tarihsel gelişimiyle ilgili önemli dönemler ve unsurlar:

Göçebe Türk Kültürü

Türklerin en eski dönemleri, Orta Asya bozkırlarında göçebe bir yaşam tarzıyla şekillendi.

  • Göktanrı İnancı: Türklerin ilk dini inancı olan Göktanrı inancı, doğa unsurlarına ve atalara saygıyı temel alır. Bu inanç, Türk kültürünün ruhani temellerini oluşturdu.
  • Bozkır Kültürü: Hayvancılık, atlı göçebe yaşam, demircilik ve savaşçı bir toplumsal yapı bu dönemin belirgin özelliklerindendir.
  • Sanat ve Zanaat: Halı-kilim dokumacılığı, deri işlemeciliği ve maden işçiliği, Türklerin el sanatlarında ustalığını gösterir.
  • Coğrafya ve İklimin Etkisi: Türkler, ilk olarak Altay Dağları ve çevresindeki bozkırlarda yaşamışlardır. Bu bölgelerin sert iklimi ve geniş çayırları, göçebe yaşam tarzını şekillendirdi.
  • Atın Önemi: At, göçebe yaşamın en önemli unsurlarından biriydi. Hem ulaşım hem de savaş için vazgeçilmezdi. Atlı savaş taktikleri, Türklerin askeri başarılarında belirleyici olmuştur.
  • Çadır Kültürü: Türklerin yaşam alanı genellikle “yurt” adı verilen çadırlardı. Bu taşınabilir yapılar, göçebe yaşam için idealdir ve hala Türk kültüründe sembolik bir öneme sahiptir.

Orhun Yazıtları ve İlk Yazılı Kültür

    1. yüzyılda dikilen Orhun Yazıtları, Türklerin yazılı kültüre geçişinin ilk örneklerindendir. Bilge Kağan, Kültigin ve Tonyukuk adına dikilen bu yazıtlar, Türkçe dilinin gelişmişliğini ve dönemin toplumsal yapısını gözler önüne serer.

İnanç ve Mitoloji

  • Göktanrı İnancı: Türklerin en eski dini, doğa ve gökyüzü odaklı bir inanç olan Göktanrı inancıdır. Tanrı (Tengri), gökyüzü ile ilişkilendirilir ve evrenin yaratıcısı kabul edilirdi.
  • Atalar Kültü: Ataların ruhlarına saygı göstermek ve onların ruhlarını onurlandırmak, eski Türklerde yaygındı. Kurban törenleri sıkça düzenlenirdi.
  • Şamanizm: Şamanlar (kam), doğa ruhlarıyla iletişim kuran dini liderlerdi. Hastalıkları iyileştirme, kehanette bulunma ve ayin yönetme gibi görevleri vardı.
  • Destanlar ve Efsaneler:
    • Ergenekon Destanı: Türklerin zor bir durumdan kurtuluşunu anlatır. Ergenekon’dan demir bir dağı eriterek çıkmaları, Türklerin demirciliğe olan ilgisini de simgeler.
    • Bozkurt Mitolojisi: Türkleri kurtaran ve onlara yol gösteren kutsal bir kurdun hikayesi, birçok efsanede yer alır.

Sanat ve Zanaat

  • Hayvan Üslubu: Eski Türk sanatında hayvan figürleri önemli bir yer tutar. Özellikle at, kurt ve kartal gibi hayvanlar, hem mitolojik hem de sanatsal açıdan semboliktir.
  • Halı ve Kilim Dokumacılığı: Göçebe yaşamın bir sonucu olarak, taşınabilir sanat eserleri olan halılar ve kilimler dokunmuştur. Bu eserlerde geometrik desenler ve doğa figürleri sıklıkla kullanılır.
  • Maden İşçiliği: Eski Türkler, demircilikte ustalaşmışlardı. Silah, zırh ve çeşitli araç-gereçlerin yapımında demiri işleyerek büyük bir ustalık sergilediler.

Toplumsal Yapı

  • Boylar ve Aile Yapısı: Eski Türkler, boylar hâlinde yaşarlardı. Her boy, genellikle akraba topluluklarından oluşurdu ve bir bey tarafından yönetilirdi. Türk toplumu, ataerkil bir yapıya sahipti.
  • Toy (Kurultay): Önemli kararların alındığı meclis benzeri toplantılardı

 

Türk kültürünün tarihsel gelişimi, çok geniş bir zaman dilimine yayılan ve farklı coğrafyalarda şekillenen zengin bir süreçtir. Türklerin tarih sahnesine çıkışından itibaren göçebe yaşam tarzı, inanç sistemleri, sanat, dil, yazı ve yönetim biçimleri gibi çeşitli unsurlar kültürel yapının temel taşlarını oluşturmuştur.

Kültür, bir toplumu ve milleti meydana getiren yegane unsurdur. Her ne kadar toplumların ayrışmasının etnik ve genetik faktörleri varsa da bu faktörler Kültürel ayrışma olmadan tek başına bir milleti oluşturmaya yetmeyecektir. Zira bir toplum, alışkanlıklarıyla, toplumsal davranış ve gelenekleriyle müstakil bir kültüre sahip olduğu zaman kendisini diğer toplumlardan soyutlar ve ayrı bir millet olduğunu düşünür. Toplumlar, farklı etnik kökene sahip olsalar bile aynı kültürel alışkanlıklarla yaşadığı zaman kendisini ayrı bir millet olarak görmeyecek ancak aynı etnik kökene sahip olsa bile ayrı kültürel alışkanlık ve geleneklere sahip oldukları zaman söz konusu ayrışmanın gerçekleşmesi kaçınılmaz olacaktır.

Tarih, bize milletlerin oluşumunun şu üç faktörle meydana geldiğini öğretmiştir ; Kültürel, Etnik ve Coğrafi ortaklıklar.

Bir toplum, kendi içerisinde farklı kültürel değerlere sahip olmaya başlayıp, genetik karakteristik özellikleriyle ayrışır ve bu iki ayrışma coğrafi olarak da gerçekleşirse ortaya yeni bir toplum yani yeni bir “Millet” çıkacaktır.

Türk Tarihide bu süreçlerden geçerek Türk Milleti olarak adlandırdığımız toplumların binlerce yıl önce Türk Kültürünü ortaya çıkartarak kendi kimliklerini ve toplumsal değerlerini özgün hale getirdiğini göstermektedir.

Türk Tarihinin kökenine gittiğimizde karşımıza en  uç nokta olan beyaz ırk çıkacaktır. M.ö. 10.000 yıllarında Kuzey Hazar bölgesinde ortaya çıkan dünyanın ilk Beyaz Irkı olan Brakisefaller (Yuvarlak Başlılar), Dünyanın ilk Kültürel akımı olan Anav kültürünü ortaya çıkartmışlardı. Bu toplum, sahip olduğu temel kültürü önce Kuzey’e sonra Güney’e göç hareketleriyle farklı coğrafyalara taşıdılar. Güneye indiklerinde Türkmenistan – Aşkabad şehrinde bulunan Anav bölgesinde ilk izine rastladığımız bu kültür ilerleyen zamanlarda Sümer Medeniyetini oluşturmuştu. Kuzeye, Altay – Sayan bölgesine göç eden bir diğer toplum ise M.ö. 3.200’lü yıllarda Afanasyevo kültürünü meydana getirdiler.

Dünya kültürlerini ortaya çıkartan bu akım neticesinde Türk Kültürünün temeli olarak kabul ettiğimiz Afanasyevo Kültürü Altay Dağlarının eteklerinde ortaya çıkmış, Ön Türkler olarak kabul ettiğimiz toplumlar bu kültürün içerisinde ayrı bir “Millet” olmuşlardır.

1500 yıl kadar devam eden Afanasyevo kültürü, M.ö. 1700’lü yıllara gelindiğinde evrilerek yeni ve daha güçlü bir kültür haline geldi ; Andronovo kültürü. Bu kültür atı evcilleştirip gündelik hayatın bir parçası yapmış, manevi inanışlarını sembolleştirip süs eşyaları üretmiş, simgeler kullanarak hislerini ve düşüncelerini şekillendirmişlerdi.

500 yıllık bir süre içerisinde yaşanan Andronovo kültürü, M.ö. 1.200’lü yıllarda Karasuk Kültürüne dönüşerek Türk Kültürünün en bariz izleriyle bezenmiş olarak karşımıza çıkar. Konar-Göçer kültürünün hayat tarzı olarak benimsendiği bu Kültürel akımda Keçeden çadırlar, büyük tekerli arabalar kullanılmaya başlanmış, Demir dövülerek güçlü silahlar imal edilebilir olmuştu.

M.ö. 700’lü yıllara kadar Türk Kültürünün bariz örneği olan Karasuk Kültürü, yerini Tagar Kültürüne bırakarak tarihte Ting-Lingler olarak rastladığımız Hun’ların ataları tarafından özgünleştirilerek pastorize hale getirilmiş, yalnızca Türklere mahsus bir Kültürel akım olma özelliğini taşımıştır. Antik Türk Kültürü olarak adlandırabileceğimiz kültürlerin en son halkası olan Tagar Kültüründe sosyal yaşantı içerisinde Tinsel öğeler daha sık yer bulmakta, toplumsal kurallar “Töre” adı altında yasalaşmakta, Boy/Budun teşkilatlanmasıyla siyasi örgütlenmeler görünmeye başlanmaktadır.

M.ö. 300’lü yıllardan sonra Türk Kültürü artık Türk Toplumu ile birlikte geniş coğrafyalara yayılmaya başlamıştır. Tagar Kültürü olgunlaşarak daha sosyal, daha devletçi bir Kültürel akıma doğru evrilerek Taştık Kültürüne dönüşmüştür. Türk Kültüründe artık mutlak bir lider ve mutlak bir Tanrı inancı toplum nezdinde kanıksanmaya başlanmıştır. Tarihte Tik’ler, Tiele’ler ve Kao-che’ler olarak tanıdığımız Türk Toplumları Taştık kültürünün yoğun şekilde yaşayan Atalarımız olarak karşımıza çıkarlar.

Tüm bu tarih serüveni neticesinde Kültürel akımlar geliştirerek Türk Kültürünü oluşturan Türk Toplumları, sahip oldukları kültürel değerleri koruyarak binlerce yıl boyunca özgün yapısını kaybetmemiş ve günümüze Tarihin en eski kültürlerinden olan Türk Kültürü’nü armağan etmiştir.